5 Ağustos 2012 Pazar

...devam


istiklal caddesinde hep bir yere
yetişme gailesi 
birbirinin zıttına giden 
bir avuç insan 
karınca yuvası gibi
onlar çıldırmış 
ben de 
daha çok ıslak odunun 
yanmaması gibi
yere bıraktığım izlerle 
yönümü bulabilirim
birinin elimden tutup
sarılmasına lüzum yok

30 Mayıs 2012 Çarşamba

mecazen

şimdilerde dışarıya taşan boyalar
çok moda 
içi içine sığmayan 
bir avuç insan
bir avuç akıl
ve fikir
keza onlarda 
taklitten ibaret

24 Mayıs 2012 Perşembe

20 Mayıs 2012 Pazar

doğaçlama

kararsızlığı simgelemektedir.
duygu yüklemesi
yüklenmesi
ölünesi
öldürülesi
tezatlar,atlar
düştüğün boşluklar
ikilemler
sürekli ikilemler
sevgiye muhtaçlıklar
bunu anlamayanlar
ve bundan yoksun olanlar
uyuşanlar
uçanlar
ayakta uyuyanlar
yerde sürünenler
hacı yatmazlar
bedenini ele geçirenler
ona istediğini yaptıranlar
sahip olmalar
sürekli sahip olmalar
kışkırtmalar
otururken kendinden geçmeler
sürekli hayal kurmalar
hayalleri öldürmeler
hayvan gibi davranmalar
acıdan zevk alanlar
ağlamaktan zevk alanlar
bağırmaktan zevk alanlar
kulakları duymayanlar
gözleri görmeyenler
gözleri hep bozuk kalanlar
yalın haldeyken bişey yaptığını anlamayanlar
uzun yazılardan nefret edenler
boş şeyler yazanlar
yazdığını sananlar
okuyup anlamayanlar
anlasada aktaramayanlar
ve duygu boşalması..


sabırla okuduğunuz için teşekkürler...

uzayın boşluğundan...


                                               

17 Mayıs 2012 Perşembe

Müzeler Haftası 18 - 24 Mayıs 2012

Dünya kültür mirasının korunması ve Müzeciliğin tanıtılması amacıyla UNESCO tarafından tüm dünyada 18 Mayıs "Müzeler Günü" olarak kutlanmaktadır.
Bu sene İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nde 7.si düzenlenen Avrupa Müzeler Gecesi 18 Mayıs 2012 cuma günü mesai saati bitiminden 19:00 saat 23:00'e kadar açık ve ücretsizdir.

7th European Night of Museums Friday 18th May 2012
Open till:23:00 
Free Entry After:19:00
Diğer müzeler için:

bi küçük etkinlik..

YAPI KREDİ KÜLTÜR MERKEZİ
10 Mayıs 2012 Perşembe - 17 Haziran 2012 Pazar
RED KİT İSTANBUL'DA

Çizgi roman araştırmacısı Didier Pasonomik'in küratörlüğünde hazırlanan "Red Kit   
İstanbul'da"segisi,Vahşi Batı'nın en yalnız kovboyunu İstiklal Caddesi'nde ağırlıyor.
Red Kit, Düldül, Daltonlar, Rintintin, Billy the Kid, Calamity Jane ve diğerleri...
Orjinal çizimler, karakterlerin oluşum süreçleri, çizgi roman endüstrisinin gelişimi, Red Kit evriminin perde arkası, Red Kit'e özgü dünya görüşü ve korsan çizimli albüm kapaklarından İzzet Günay Sadri Alışık'lı sinema afişlerine dek Red Kit'in Türkiye macerası bu sergide.
"Red Kit iİtanbul'da" sergisi Türkiye'de bir çizgi roman kahramanı üstüne yapılan ender sergilerden biri olma özelliği de taşıyor.Ayrıca serginin afiş ve panosunda kullanılan İstanbul silüetli Red Kit çizimi de, Morris'in izinde Red Kit'in maceralarını devam ettiren Achdé tarafından özel olarak çizildi.

Açık olduğu saatler:
Hafta içi: 10:00 - 19:00
Cts.:10:00 - 18:00 / Pz.:13:00 - 18:00

Adres: Yapı Kredi Kültür Merkezi,
İstiklal Caddesi, No:161-161A 
34433 Beyoğlu,İstanbul
Tel: (0212) 252 47 00

15 Mayıs 2012 Salı

sansasyonel halüsinasyonlar#2


                              Zaten olması gerekende bu
                              biz sadece bu işi fazla abartıyoruz 
                              o kadar.

sansasyonel halüsinasyonlar#1


                  Böyle görmeyi seviyor olabilirim.

3 Mayıs 2012 Perşembe

adem-i muvazenet

Dünya üzerinde benim diyebileceğim hiç bir şey yok
ve ben hiçbir şeyim
bir sıfatım insanlar arasında 
bir duruşum yok
hiçbir zaman insanlar beni tanıyamayacak
içimdekileri göremeyecekler
yansıttıklarımdan daha da absürdünü isteyecekler
sahi absürdüde öğren
elimden gelenin fazlasını hiç yapmayacağım
varsın insanlar beni aciz tanısınlar,
görsünler
bana acısınlar da istiyorum
bu karşı konulmaz acı gözlerle
yeniden
baştan
ve sonsuz 
en acı biçimde
ağlamak istiyorum
o kadar çok ağlamalıyım ki
zevkten kahkahalara boğulmalıyım.

31 Mart 2012 Cumartesi

içten içe kısa devre enerjim ve dıştan birtakım burunsal akıntılar..

Sahip kusursuz velinimetimiz.
saygılar yüce yaratan,
önünde eğiliyoruz tüm yoksulluğumuzla,
çıplaklığımızla..
ruhaniyete geçtiğimizde bile öylece
iki büklüm yeni yaratılmış gibi duruyoruz.
neydiki bu?
bu sadece yapayalnız oluşumuzun doğuşuydu..
topraktan oluşumuz verimli,
içimizde her türlü düşünceyi barındırışımızdı
ve
en kötüsüyle bile acı çekerek
oturup ağlamadığımızla bile kalabiliyorduk.
mesele neyi beğenip neyi beğenmediğimiz değildi.
mesele hangi dinden hangi ırktan oldumuz değildi
mesele sadece ruhaniyetti.
ruhumuz değilmiydi bizi ele geçiren
bedenden sonra tek gerçek olan o değilmiydi?.
neyin gerekçesiydi bunlar?
ruhumuz neye açsa ona sahipleniyorduk velhasıl.
belki bir an kana susamıştı...
belkide sana.
öyle işte...

5 Mart 2012 Pazartesi

kanaatimce oda boğuk


kendimi artık uykuya verdim
sanki hep yataktan kalkıyormuş gibi hissediyorum
bikaç saat sonra akşam oluyor
böyle bir döngü içindeyim
oda öyle
sabaha kadar oturup akşam kalkan insan iyi değildir
bunu bilirim
insanın bir uğraşı yoksa
kendini dinler
herşeye olmaz gözüyle bakar
ümidi tükenir
yok olur kendi içinde
birde bakmışsın hep uyumuşsun
yatağında kafandaki düşüncelerden uyuyamazsın
kafanı kemirir saatlerce
ve bu bir yok oluş vaktidir
boşluk
evet 
çok garip
keşke gidip bir daha gelmeseler
bende sanırım son iki senedir
hiçbirşeye takatim yok 
ve hayattan zevk almıyorum
bundan dolayıdır ki kendimi uykuya verdim
fekat kimsecikler beni anlamıyor
yani ciddi ciddi
soğudum herşeyden
arkadaşlarımdan tek tek nefret eder oldum
hepsine bir kulp taktım
kendimi okadar soyutlaştırmışım ki insanlardan
bu yüzden insanlar benden soğudu
yani bak dünyada herkesin bir işi gücü var
oradan oraya koşuşturuyorlar ya
sonra şikayet ederler
kendime vakit ayıramıyorum diye
ama gerçektebunların hepsi yalan
insanın boş vakti olsa azcık
direk kendisiyle yüzleşicek zamanı oluyor
herkes iş güç bahanesiyle kendinden kaçıyor
kendiyle yüzleşebilen insan zaten nasıl oluyor görüyorsun
arayanım soranım filan kalmadı.

12 Şubat 2012 Pazar

3 Şubat 2012 Cuma

                               
                   Terapi.. ne dersiniz aynı kanıdamısınız?

..

Yine bir sinir arbedesi yaşadım.üstümüzdekilerin at gezdirmeleri çığırtkanlıkları,altımızdaki naif tatlı kızın gitarı adeta birbirlerini dengeler biçimdeydi.üstüne türkçeden bir türlü çözemediğim 6 sorudan havale geçirmem evin içinde çığlık çığlığa gezmeme neden oldu. alıp bıçağı önüme gelene saplayasım ,boğasım geldi.cinnet geçirdim. üstüne sıcak çikolata içtim sıcaktan dahada sinirlendim çığlık atmaya devam ettim.okuduğum herşeyi bitirdim kendime gelemedim. Umut Sarıkayan'ın kitabı varolsun hızır acil gibi yetişti. ALLAH'IM BANA GÜÇ KUVVET VER YETER.!

30 Ocak 2012 Pazartesi

O kendi vücudunun hapsindeydi herkes gibi...

re'y feveran-eskiz3
                                     
Hiç bir şey olamazken, akıl tohumu yerleşiverir yuvasına. tıpkı rahime düşen cenin gibi. hemen sele serpe 
büyüyemez, günler hatta haftalar alır büyüyüp gelişmesi.o herkes gibi değil, korkar işi düştüğünde gelişememekten , korkar azar işitmekten, en ufak şeye ağlar fakat belli etmez idi.. küsünce adeta hemen içine kaçıverir gölgesi bile. tek bir kelamın kurtarıcısıdır, hemen kurtarılabilir. fakat yine görmez kimse... o yine kafasını gömmüştür dizlerinin içine.hep asık surattı karşı tepede, lakin o bilmezdi henüz yaş 5'inde.atlardı, hatırındaydı, kucakta tepinişler. zıplardı belkide tepesine çıkardı hoyratça belkide gözlüklerini çekiştirirdi... elini tutardı eve gidene kadar belkide bir sakız yeterdi sevinmesine. mutluluk artık resimlerde, henüz yaş 1 bile olmamışken.mutluluk hep dikdörtgenler içinde sarılı vücudlarda, şaşkın gülümsemeler ve yahut donuk bakışlarda karşı tepeye. ve yaş kemale erdi, gözleri her zamankinden mağrur. ne gördüğünü ışıklar kapandıktan sonra görsede hatırlamaz idi.görüş gücü, ona hem uyuşukluk hemde hafıza kaybına uğratmış idi. ruhlar alemine geçmeden cenin içindeki yüce yaratana sonsuz huzurla seslenirken tek sahip ona sarılıverir. o artık başkalarını ne görür ne duyar nede konuşur idi...                  

26 Ocak 2012 Perşembe

24 Ocak 2012 Salı

-a bilmek.

Yapmak istiyorum ama yapa-mı-yorum.engel var ,basireti bağlanlamış daha doğrusu boynundan bağlanmış koyununun dolanıp kendini boğduğu anda ne hissediyorsa bende öyleyim. zurnanın zırt dediği yerdeyim.ayağım taşa takıldı yüzümü yere yapıştırmak üzereyim,elimi merdaneli makineye kaptırmış gibiyim (seksenler),ilk defa havayifişeki görmüş gibiyim, sarhoş olmaktan korkmuş gibiyim, beni bıraksalarda semaya artık özgür değilim...

21 Ocak 2012 Cumartesi

Zerre.

Bunu kimse anlatamaz..kenarı hep aynı biçimde yırtılmış kağıt,kitaplığıma günde en az iki posa kimlerin olup olmadığa bakmak...aylar,yıllar geçtikçe mantar panomdaki resimlerin azalmasıda neydi öyle tamda bir EYLÜL'ÜN  en güzel yağmurlu günlerin birinde hani. herkese hüzün veren bana neden haz verirki? oysaki ben, yüzüme değen su tanesine dahi tahammülüm yokken... nedir bu tezatlıklar, neyin nesi bu çelişkiler.yok belkide başımdan aşağı birden bardaktan boşalırcasına yağdığında yağmur,varlığımın hiç olmadığı kadar...gelmiş geçmiş herşeyi unutmalıyım! yaşadığım en büyük doygunluk,en büyük gerçeklik,herşeyi kapsayan reellik bile bu hazzın karşısında kendi benliğinde yok olmuş yine benden bile daha sefildir...

19 Ocak 2012 Perşembe

Düşünmezler...


Önümde kağıt, kalem olsun istedim şuan.saat 23.24 odamdan uzaktayım elimin altında mekanik kutu ve ben bununla yapamam. ki ayrıca ben gündüz ilede yapamam geceninde verdiği huzur ve enerjiden oluşan  zıt kutuplar her daim birbirlerini yerler onları izlemek benim tükenen kalemimle birşeyler karalamamdan daha güzel hani. rahata kavuşan ruhlar gökyüzünden yansıyan ışıkla arş-ı alaya gözden kaybolarak yükselirler ya benim huzurum ve enerjim de gecenin bir vakti öyle kenetleniyorlarki didişmekten  kendi benliğimde beni yanlız bırakıyorlar...ve o yüzden ben hayatımda bir şeyleri tam yapamamaktan hep eksik kalıcam. lakin insanlar böyle düşünemezler,dışardan yargılamak her zaman kolaydır.bunca şeyin arasında avuntumuz bunları iyiki kimsenin bilmiyor oluşuydu.fakat hala korkularımın %85 lik oranı halay kervanından el sallamayı da ihmal etmiyorlar hani...

18 Ocak 2012 Çarşamba

Bellek dediğin nedir ki gülüm?

İnsanlara bellek/beyin yönetmenin, psikolojik zayıflıklarının düzeltilmesinde verilen yardımcı metinler son senelerde hep gündemde.devir depresyon devri... eminim toplumun 10 kişisinden en az 5'i depresyon ilaçları kullanıyordur ve bütün iletişim kaynaklarında insan sorunlarının  hep arttığını ne yaptıklarını bilemediklerinden bahsedip duruyorlar.bu gibi durumlara bir çözüm bulmaya onları rahatlatmaya çalışıyorlar çok şükür...fakat ortada psikologların oluşturduğu bir kaos var, bu benim  kendi kanaatim! önceden beri gelen sinek avlama durumlarından ; insanları çıldırtmanın yolu ve bu ırkı dağıtmanın  yoluna harcadıkları zamanı keşke bir bütün olup birbirimizin kuyusunu kazmadan bir devrin yükselişini nasıl sağlarız hedefinde olsaydık.fakat birbirimizin beynini yemek daha kolay olsa gerek demekki. her batan bir işletim sisteminde 1'lik ve 0'lıklardan tepiştirilen bir yükseliş aşikar değil mi sizce? bu kendilerince oluşturulmuş rahatlatıcı bir sistem. evet kesinlikle...

Ben yaparım, ben bilirim...

Bugün şöyle köşe yazılarına baktım da bazı yazarlar sürekli milletin arkasını toplamakla meşkul daha önemli şeyler varken onlar lafa maruz kalan şahısların ki onların kimse umurunda değil,ben bildiğim doğruların yolunda giderim her sözümün arkasındayım tavrında olduğunu gözümüze sokmasına karşın üst zümre sosyal medyada ün kazanmış yazarların işi gücü yok:kendinden emin kimi kişilere ben destekçisiyim havasını vermesine ne gerek var.bunlar iki-üç paragraflık parçaladıkları edebiyatları ve yine sosyal medyadan sıkılmış ünlülerin sıkıntıları dolaylı yoldan dile getirerek onları pof poflayarak, beğenilerini dile getirmek ki kimse senin neyi beğenip beğenmediğini bilmek istemiyor. boşuna laf salatası yapıyorsun "bayan x."

16 Ocak 2012 Pazartesi

Kesinlikle aradan çıkan sansasyonellik mevcuttur. Fakat yinede istisnalar kaideyi bozmaz... 


Bayım.


Soğuğun verdiği başka birşey var.havanın verdiği mutluluk.caddede öylece kenerdaki masaya oturup şöyle bir içime çekivermek..bir neş'e bir huzur bir aşk yudumlanır sıcak nescafemle birlikte.gözümün önünde iki üç eğrinin bir yerde bütünleşip tıknaz biçimde duran çizilmiş varlığın ne olduğunu anlamaya çalışırken düşündürdükleri.. oturup oracıkta bunlarla boğuşmak! benim boş gözlerle biryere kitlenip kaldığımı gören insanlar ve onların düşünceleri hiçmi hiç umrumda değil.bu eylem bana müthiş haz verir sadece.bulunduğum zaman diiminde düşüncelerimi kağıda aktaracak vakit bile bulamazken unutmak korkusuyla.. dili olsada konuşsalar keşke ve düşüncelerimin ne olduğunu anlayıverseniz bayım...

Ve fonda yine caz tınıları kulağımı irdelerken çıkıverir amansız kelimeler düşüverir elimden...ve yine teşekkürü bir borç bilirim.

Malumunuz...

Sürekli bir uğraş bir arayış bir irdeleme peşindeyiz karpuzlarda var malum. Süreç içerisinde, göz atarken yada yeni kişilikleri didklerken rüzgarın götürdüklerinden ve getirdikerinden yararlanmaya bakarız ,sadece bakarız dogmatiğizdir.. Çünkü kendi etrafında bütünleşip birleştirdiklerimiz aklımızca kesinleştirdiklerimizdir.Takık oluşumuz, o dönemde ortaya savrulan içimizdeki dürtüyle fışkıran düşünce yetisidir.okudukça-yaşadıkça onunla aynı mobiüs şeridi oluruz...